Röportaj: Kaan Meriç
Olimpiyat Oyunları'nda yer alan ilk Türk triatlet olmak için çalışmalarını İspanya'da sürdüren milli sporcu Gültigin Er, Eurosport Türkiye'den Kaan Meriç'e hedeflerini, yaşadığı zorlukları, tecrübelerini ve Paris 2024'ün önemini anlattı.
Başarılarına rağmen hakkında çok fazla bilgi sahibi olamadığımız milli sporcularımızdan bir tanesisin. Spor geçmişin ile röportaja başlayalım derim.
Milli triatlet olarak Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na katılmaya çalışan aday bir sporcuyum. Bunu başarabilmiş ilk Türk sporcu olmak istiyorum. Çalışmalarımı İspanya ve İzmir’de devam ettiriyorum. Yabancı ve Türk antrenörlerimle profesyonel bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye şampiyonlukları bulunan bir sporcuyum. Balkan Şampiyonası’nda zaferim ve ikinciliğim bulunuyor. Paris 2024 için çalışıyoruz, çabalıyoruz ve umutluyuz.
Şu anda Olimpiyat Komitesi’nin belirlediği birinci sporcuyum ve Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na hazırlanıyorum. Yaşar Üniversitesi İşletme Bölümü’nden geçen sene mezun oldum. O dönemde İzmir’de antrenman yapıyordum. Orada çeşitli antrenörlerle çalıştım. Şu anda ise İstanbul’da bulunan YüzBinKoş Spor Kulübü’nün sporcusuyum. Triatlon, gerçekten çok zorlu bir branş ve Türkiye’de gelişmekte olan bir branş. Biz de bunun öncüleriyiz.
Yoğun bir hazırlanma takvimi olan triatlona başlama sürecin nasıl gerçekleşti ve nasıl devam ediyor? Kariyerini incelediğimizde yüzme branşında bir kariyer görüyoruz.
Önceden profesyonel bir şekilde yüzüyordum. Ailem beni yüzmeye yönlendirmişti. Küçükken çok hareketliydim. Ailem “Bu çocuk durmuyor yerinde. Spora verelim de enerjisini atsın, rahatlasın” demiş. Yüzme sporuna da böyle başladım. 16-17 yaşlarında ise Beden Eğitimi öğretmenim sayesinde triatlon sporuna başladım.
Yüzmede belli bir yaştan sonra derece geliştirmesi çok zor oluyor. Triatlonda olduğu gibi çeşitli branşlar olmadığı için insan bir süre sonra sıkılıyor. Üç farklı branşı içeren triaton ile tanıştım. Antrenman yapmayı çok fazla seven bir sporcu olarak “Ben bu işten sıkılmam, üç branş var. Yüzmede de belli bir alt yapım var” dedim ve başladım. Beden Eğitimi öğretmenim koşu testleri uyguluyordu. Çok iyi dereceler yaptığımı ve potansiyelimi fark etti. Uluslararası yarışlara katılabileceğim konusunda bir değerlendirmede bulundu. Triatlona geçişimin ilk senesinde milli takım seviyesine yükseldim. Yedi yıldır milli takım sporcusu olarak hayatıma devam ediyorum. Her sene milli takıma seçilmeyi başarabildim.
Yüzme branşında psikolojik etkenlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü aynı havuzda saatlerce mesafe kat ediyorsun ve bir noktada yarışabileceğin en büyük rakibin kendin oluyorsun. Anlık olarak yaşayabileceğin mayo ile ilgili bir rahatsızlığın veya suyun derecesiyle ilgili bir şikayet olabileceği akla gelen ilk sorunlar. Çoğu sporda ise rakip ile bir temas söz konusu olabiliyor veya senin kontrolünün dışında bir mekanizma devreye girebiliyor. Triatlonda ise üç büyük branşın birleştiğini görüyoruz. Başarılı da olsa başarısız da olsa yarışma içerisinde sıkıldığı an belki de yeni bir spora başlamış oluyor. “Ya şu koşu bitse de yüzmeye geçsem, yüzme bitse de bisiklete geçsem” dediğin anlar oldu mu?
Yüzme konusunda dediklerine katılıyorum. Bu branşta beş saat antrenman yapıyorsunuz ve beş saat havuzdasınız…Beş saat gidip, geliyorsunuz, fayansları sayıyorsunuz, şarkılar bitiyor…Kimseyle iletişime geçemiyorsunuz ve tek başınıza saatlerce aynı yerde yüzüyorsunuz. Evet, triatlonda yüzme var ancak bisiklet ve koşuda insanlarla konuşabiliyorsunuz. Antrenmanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Yarışta hangi branşta daha iyiysen tabii ki o branşın gelmesini istiyorsun. Triatlonda sıralama yüzme, bisiklet ve koşu şeklinde. Bilindiği gibi art arda ve durmadan yapılan bir spor. Benim en iyi olduğum branş yüzme olduğu için yüzme ne kadar uzun ise benim için o kadar iyi. Deniz dalgalıysa benim için bir avantajdır. Mesafe uzunsa benim için bir başka avantajdır. Yağmurlu hava da benim için avantaj sayılabilir. Bu yüzden yüzmenin hiç bitmemesi istiyorum çünkü yüzmede her zaman ilk sıralarda çıkmayı başarıyorum. Bisiklette ise bir gruplaşma oluyor. Bu yüzden zevkli bir spor ama çok tehlikeli de bir spor. Sırtımda çok fazla yara var. Vücudumun her yerinde bir yaza izi görebilirsiniz. Tabii, bunlar olmadan da bu seviyelere gelemiyorsunuz.
Bulunduğum seviyelere gelebilmek için çok fazla emek sarf ettim. Benim yaşımdaki arkadaşlarım ya çalışmaya başladı ya da üniversitede hayatına devam etti. Ben hem eğitimimi hem de sporumu beraber yürütmeye çalıştım. Başlarda destek olunmadığı halde bir şeyler yapmaya ve bırakmamaya çalıştım. En büyük hayallerimden biri de bu sporu bırakacağımız gelecek kuşaklarımızın olması. O kuşaklara ve gençleri iyi birer örnek olup, bizden daha iyi ve daha başarılı sporcular çıkarmayı hedefliyorum.
Türkiye’de ambargo koyduğun şampiyonlukların yurt dışındaki yarışmalara katkısı, organizasyonel ve sporcular arasında farklılıklar veya benzerlikler hakkında neler söylersin?
Triatlon, Türkiye’de yeni yeni popüler olmaya başladı. Yurt dışında bu sporun geçmişi çok farklı olduğu için bizim o seviyelere çıkmamız biraz zor. Fakat onları biraz da olsun yakalayabildiğimizi söyleyebilirim. Bir ülkede ne kadar çok sporcu varsa o kadar çok rekabet ortamı doğuyor. Almanya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerde triatlon için inanılmaz bir sporcu akımı var. İspanya’daki yerel yarışlara katılıyorum. O yarışlarda da derecelerim bulunuyor. 500 sporcunun yarıştığı yerel yarışlar varken bizim ülkemizde ne yazık ki 50 veya 100 tane sporcu yarışabiliyor. Arada tabii ki büyük farklar olsa da eritmeye başladığımız bir fark söz konusu. Bunu elitler kategorisinde de gerçekleştirmek istiyoruz.
Türkiye’de şampiyon olduğunuzda milli takıma seçiliyorsunuz. Milli takıma seçildikten sonra yurt dışı yarışlarına gidiyorsunuz. İspanya projesiyle beraber son 1-1,5 yıldır sistemi öğrenme şansını elde ettik. Farklılıkları gözlemledik ki en büyük farklardan birisi yerel yarışlardaki sporcu fazlalığı ve rekabet ortamı. Örnek vermek gerekirse, kendi ülkemde şampiyon olurken yurt dışındaki yarışlarda belki çok büyük başarılar elde edemiyorum ancak yurt dışındaki sporcularla antrenmanlar yaptığım zaman çok daha rahat ediyorum ve daha başarılı sonuçlar ortaya çıkarıyorum. Bunun bir nedeni olarak yarış seviyelerinin ülkelere göre değişmemesi olduğunu söyleyebilirim. İspanya’daki yarış ile Almanya’daki yarış arasında zorluk farkı olmuyor. Böyle bir faktörü ülkemiz için de geçerli kılmamız gerekiyor. Sporcu sayımızı arttırarak rekabeti oluşturabilir ve yarışlar arasındaki zorlukları dengede tutabiliriz.
Daha önce federasyon ve sponsorlar çok fazla destek vermiyordu ancak bu durum değişti. Triatlet, Türkiye’de ilerleme gösteriyor. Bunun bir başka sebebi olarak Ironman'de sporcu popülasyonunun artmasını söyleyebilirim. Federasyon Başkanımızın bizlere destek çıkması da çok önem ifade etti.
Senin gibi enerji deposu olan ancak spora tam olarak başlamamış küçük bir arkadaşımızı düşünelim. Triatlona nasıl başlayabilir? Çünkü voleybol, basketbol veya futbol gibi branşlarda pilot takımlar sayesinde insanlar o spora yönelebiliyor ancak üç branşı içerisinde barındıran bu spor için bir de tesis yeterlilikleri göze çarpıyor. Triatlonda bunun süreci nasıl işliyor?
Federasyonumuz bu konu ile ilgili eksikleri gördü ve yatırım yaptı. Şu anda her ilde antrenör sayısında artış sağlanmaya çalışılıyor. Yönlendirme konusu ise branşınızdaki geleceğinizle ilgili oluyor. Örneğin; yüzücüsünüz ve gelebileceğiniz seviyeyi siz de görürsünüz, antrenörünüz de görür. Geleceğiniz bellidir. Bir çocuğun başka bir spora da ilgisi olabilir. Federasyon bu durumdaki çocukları gözlemliyor ve triatlon sporuna başlatabiliyor. Belli bir dereceyi yakalayamayacak olan bir yüzücü, triatlona yönlendirilebiliyor. Federasyon bir yandan da okullarda yetenek taraması gerçekleştiriyor.
Genç sporcuları bu spora çekecek en büyük kaynaklar ise bizim başarılarımız ve bize yapılan yatırım olacaktır. Şu anda bana yapılacak bir yatırım belki 10, belki de 15 sene sonra bu spordaki çocuğumuza yapılacak yatırımın 10 katı olacak. Fakat bana bir şey sağlanmadığı takdirde, o çocuk da hiçbir şey alamayacak durumda olabilir. Bu süreç her şeyi üstüne ekleye ekleye gerçekleşir. Benim savunduğum şey şu: sonraya yatırım değil, şu an için yatırım yap ki şimdi sonuçlar gelsin, gelecekte çok daha iyi sonuçlar ortaya çıksın. Bizde şöyle bir zihniyet hakim: “Sen başarılı ol, biz destek olalım”. Başarılı olduktan sonra zaten destek alacağım. Benim elimde bir şey yokken bana destek ol ki ben başarılı olayım ve sonra diyeyim ki “Beraber başardık”. Böyle bir formülde herkes yükselir ve başarı gelir. Yabancı bir sporcunun hiçbir yatırım almadan veya kendisine destek olunmadan başarı elde edeceğine inanmıyorum.
İspanya’daki çocukların aldıkları yatırımlar ve destekler inanılmaz bir derecede. Bu çocuklar başarısızken, başarılı olabiliyor. İlk yarışında kötü yarışıyor, ikinci yarışında da kötü yarışıyor ama üçüncü ve dördüncü yarışlarında bir anda parlayan sporcular görüyoruz. Bana bir veya iki şans veriliyor. Belki ben üçüncü yarışımda veya dördüncü yarışımda en iyisini yapacağım, değil mi?
Yok ilkinde başarılı olman lazım, bizde böyle.
Evet, bizde ilkinde yapman lazım. Sen hiçbir şey yapma ama ben ilkinde en iyisi olayım…Bu mentaliteyi değiştirmemiz gerekiyor. Elbette yavaş yavaş değişimler görüyoruz. Futbola veya basketbola baktığımız zaman gelirleri yüksek sporlar olduğunu biliyoruz. Triatlona baktığımız zaman bizim sporumuz oldukça pahalı bir branş. En basitinden futbol oynasam krampon, forma ve kulübe yazılma sürecim/masraflarım olur. Ancak benim bisikletim yaklaşık 100 bin TL. Bu bisikletin maddi yükünü karşılayabilecek kaç aile var ki? Federasyonumuz bunun önüne geçebilmek için spora yeni başlayanlara ücretsiz bisiklet temin ediyor. O çocuk bir kulübe kayıt oluyor ve ücretsiz veya cüzi bir ücret ödeyerek bisikletine sahip oluyor. Böylelikle triatlon macerasına başlamış oluyor.
Yatırım ve karşılığında istenen başarıdan bahsetmişken benzer bir durum aileler için de geçerli. Masraf yaptığı çocuğundan en hızlı bir şekilde başarı bekleyebiliyorlar.
Kesinlikle. Ailelerin bu konuda sabırlı davranması gerekiyor. Sporumuzda aile büyük bir etken. Babam yıllarca sabah 5’te kalkarak beni yüzme antrenmanıma götürdü. Adamcağızın vücudunu alıştığı için hala sabah 5’te kalkıyor. Çocuk, kendi başına bir şey yapamaz. Çevresinde bulunan annesi, babası, antrenörü, kulübü, fizyoterapisti, psikoloğu, beslenme uzmanı…Olayın içi çok karmaşık. Başarılı sporcuları görüyoruz, hiçbiri tek değil. 10 kişilik bir ekiple spor hayatını sürdürüyor. O ekip olmadan o çocuk, hiçbir şey yapamıyor.
Fiziken ve ruhen zorlandığın dönemlerde nasıl ayağa kalkmayı başarıyorsun? Psikolojik yönünü nasıl güçlü tutuyorsun?
İspanya kampından önce Alanya’da bir kampta yer almıştım. 5-6 ay kadar bir otelde kampta kaldım. Pandemi döneminin son kısmıydı. İzmir’deki tesisler kapatılmıştı. Alanya’ya kampa gitmeyi tercih ettim. O dönemde psikolojim biraz bozulmuştu. Kulübün yönlendirmesiyle beraber dışarıdan bir destek aldım. Psikoloğum, kendime takım arkadaşları bulmamı ve diğer sporcularla antrenmanlar yapmamı önermişti. Böylelikle antrenmanlardan daha fazla zevk alabileceğimi göstermişti. Daha sonra, Kazak ve Rus milli takımlarıyla antrenman yapmaya başladım. Bu karar beni olumlu yönde etkiledi. Türk sporcu arkadaşlarımın katılmasıyla bu süreci atlatmayı başardım.
Triatlonun psikolojik yönü çok zorlu. Günde üç kez antrenman yapıyorum ve üç branşı da yapmak zorundayım. Kendimi hazır tutmam gerekiyor. Dünyanın en zorlu branşlarından biri olarak kabul edilen triatlonda çok fazla psikolojik sorunlar yaşamadım. Yarış öncesinde heyecanlanma veya kaygılarım oluyordu ama bunu da çok fazla yarışlara katılarak aşmayı başarabildim. Özgüvenim yurt dışındaki yarışmalara katıldıkça arttı. Bunlar her sporcunun başına gelebilecek şeyler. Özellikle belli bir yaştan ve kendi ayaklarınızın üstünde durmaya başladıktan sonra “Bu spordan bir gelecek kurabilecek miyim?”, “Bu sporla geçimimi sağlayabilecek miyim?” gibi endişeler de doğuyor. Yaptığınız sporda ne kadar başarılı olduğunuz, sizi destekleyen federasyonunuz, size gelen desteklerin hepsi etkili bir rol oynuyor.
Birçok sporu takip etmekten ve içeriğini üretmekten keyif alan biri olarak bu dünyada en zor beş spordan üçünü koşu, bisiklet ve yüzme oluşturduğunu düşünüyorum.
Hepsinin çeşitli zorlukları var.Delilik diyelim…
Peki, bu deliliğin beslenme düzeni için neler söylersin?
Benim için yılın sekiz ayı İspanya’da, dört ayı ise Türkiye’de geçiyor. Ülkemize ara sıra gelebiliyoruz. Beslenme uzmanlarıyla beraber çalışıyorum. Onlar benim tüm beslenme düzenlerimi ayarlıyorlar. Çok fazla kalori kaybediyorum. Bazen dört saatlik bisiklet antrenmanına, iki saatlik koşuya ve 6-7 km yüzüp, bir de fitness yapıyoruz. Bu kaloriyi dışarıdan temin etmek neredeyse imkansız hale geliyor. Bir süre sonra vücut düşüyor. Vücudunu korumanız ve geliştirmeniz gerekiyor. Bunu yapabilmenin en önemli yolları beslenme ve uykudan geçiyor. Bunları yapmadığınız zaman vücudunuz bir sonraki antrenmana kendini toparlayamıyor ve hazırlanamıyorsunuz. Bu durumda yıl içerisinde döngü şaşıyor. Haftalık veya aylık yarış döngüsü şaşıyor.
Beslenme konusunda belli püf noktalar var. Yağlı besinlerden, fast-food ürünlerden ve alkolden uzak durmanız gerekiyor çünkü bunların hepsi bizim için ekstra kalori ve vücudunuz ihtiyacı olmadığı gereksiz şeyler. Bu püf noktayı öğrendikten sonra hayatınıza uygulayabiliyorsunuz. Profesyonel bir sporcu olduktan sonra hangi antrenmana giderken karbonhidrat mı protein mi yoksa yağ mı alman gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Bilmediğiniz zaman profesyonel bir sporcuya dönüşemiyorsunuz.
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları için ne kadar çok çaba gösterdiğini görüyoruz. Paris 2024’ün milli sporcumuz Gültigin Er için önemi nedir? Neyi hedefliyorsun?
Paris 2024, benim için çok önemli bir Olimpiyat yılı olacak. Daha önce bana bu kadar imkanlar sağlanmamıştı. Diğer sporcuların katıldığı yarışlar kadar yarışlara katılamıyordum. Ne kadar çok katılırsak o kadar çok Olimpiyat puanı alabilir ve dünya sıralamasında yerimizi yükseltebiliriz. Yarışlara katılmadığım sürece zorluk yaşıyorum. Örneğin; diğer sporcular 20 yarışa katılıp ben sadece iki yarışa katılır, birince de olsam onlar kadar puan toplayamıyorum. Şu anda ise o sporcularla eş sayısı yarış koştuğumuz için hem sıralamamız çok arttı hem de Olimpiyata bir adım daha yaklaştık.
Paris 2024, yaşım açısından çok kıymetli. Triatlon, yaş aldıkça performansınızın zirve yaptığı ve dayanıklılığınızın arttığı bir spor dalı. Dünya veya Olimpiyat şampiyonları 28-32 yaş arasında zirveyi görüyor ve arkalarında 20 yıl kadar spor geçmişlerine sahip oluyorlar. Yaşa baktığınız zaman eski bir sporcu olmasam da başarı anlamında elit sporculardan biriyim. Diğer sporcuların yaşlarını incelediğinizde en küçük sporculardan biri benim. Paris 2024, başından beri hazırlandığım ilk Olimpiyat olacak. Çalışmalarımız da iyi gidiyor. İnşallah, olacak Paris 2024.
Bence de olacak, olmalı…
Olacak, olmalı…
Bisikleti Eurosport’ta takip ediyoruz. Ne kadar zorlu ve sınırları zorlayan bir spor olduğunu yıllarca izledik ve izlemeye devam ediyoruz. Sen takip ediyor musun?
Tabii ki. Büyük Tur’lar olan İtalya, Fransa ve İspanya Bisiklet Tur’larını izliyorum. Her triatlet takip ediyor diyebilirim. Sporu sevince ve branşınızdan biri olunca izliyorsunuz. Bireysel branşlarda hangi sporcuların nasıl başarılı olduğunuzu görmek için takip ediyoruz. Bizler de örnek alıp, öğreniyoruz. Ayrıca belirtmeliyim ki ülkemizde bisiklete olan istek çok arttı. Bisiklet sporuna yönelim ve katılım çok arttı. Yarışmalar düzenleniyor. Sokağa her çıktığımda birkaç bisikletli görebiliyorum. Bunu eskiden göremezdim. Bisiklet bilinci oluşmaya başladı. Birkaç sene sonra daha da bir gelişme göreceğiz. Gelişimin olması bizim için çok mutlu ediyor.
Triatlonda yakaladığın başarılar için tekrardan tebrik ediyorum. Paris 2024 öncesinde ve sonrasında tekrardan görüşmek üzere.
Ben teşekkür ederim, keyifli bir sohbet oldu.
Kaynak: Eurosport